İzleyiciler

10 Eylül 2015 Perşembe

Geri Çekilme / Yanmış Topraklar / Biz

           Savaş tarihi dahiyane planları, dahi taktisyenleri çokça kaydetmiştir. Öyle yöntemler vardır ki, birbirinden çok farklı coğrafyalarda bile uygulanmış adeta kanun, daha doğrusu kalıp haline gelmiştir. Örneğin bizde adı hilal taktiği olan kanatlardan kuşatma, İskender'in uyguladığı örs-çekiç, modern anlamda yıldırım savaşı ilk akla gelen önemli planlar olacaktır.
             Fakat parlak planlar her zaman atılgan olamazlar. Bildiğimiz üzere savaşın yerini, şartlarını, karşılıklı envanteri her zaman siz seçemezsiniz. Bazı durumlarda şartlar rakip için daha elverişli halde olabilir. Henüz gücünüz uygulamak istediğiniz planla orantılı halde olmayabilir. Bu durumda en temel taktik manevra akla gelir, geri çekilmek! Elbette geri çekilmeden kasıt bozgun halinde kaçış değil. Mevcut şartlarda eldeki imkanlar veya genel şartlar itibariyle savaşın kazanılmasının mümkün görünmediği hallerde, bir bozgun ve yok olma riskini ortadan kaldırmak için taktik geri çekilme manevraları yapılabilir. Amaç daha uygun koşullarda düşmanı karşılamak ve galibiyet şansını arttırmaktır. Bu geri çekilme ile düşmana toprak bırakmak, geniş coğrafyalar açısından düşünüldüğünde düşmanın lojistik imkanları için de olumsuz sonuçlar doğuracaktır. Aynı şekilde dezavantajı ise, kamuoyunda bu manevraya karşı oluşacak tepki ve halkta moral bozukluğu yaratmasıdır. Bu göze alınması gereken bir risktir, zira kaybedileceği kesin görünen bir savaşa sadece aptallar girer. 
                   Geri çekilme taktiğine Rusların önemli bir katkısı olmuştur, scorched earth yani yanık toprak politikası. Ordu geri çekilirken düşmanın kullanabileceği yol, su kaynağı, ekin tarlası, ev, canlı hayvan vb tüm kaynakları ya beraberinde götürür ya da tamamen tahrip ederek kullanılamaz hale getirir. Bu durumun düşman kuvvetler üzerindeki etkisi yıkıcıdır. Bir an için Rus steplerinde ilerlediğinizi ve yolların tahrip edilmiş, tüm su kuyularının zehirlenmiş ve tüm tarlaların ateşe verilmiş olduğunu hayal edin! İşte Demirbaş Şarl, Napolyon ve Hitler'in yaşadığı tam olarak buydu. Ruslar aslında mevcut şartlarda yenmeleri imkansız olan düşmanlar karşısında geri çekilerek, toprak vermeyi göze alarak onları ikmal merkezlerinden uzaklaştırmış, yıpratmış ve çok geniş cephelere yayılmak zorunda bırakmıştır. Ya da Güney'de B ordular grubuna yaptıkları gibi onları Stalingrad şehrine, yırtıcı şehir savaşlarına çekerek yavaşlatmış ve geride büyük kuvvetler kuracak zamanı kazanmışlardır. İşte düşmanı sana uygun olan koşullara çekmek tam olarak budur. Zaten general kış da imdada yetiştikten sonra artık düşmanın yenilmesi an meselesidir. 
(Altta Napolyon'un 500 bin kişilik ordusu ile giriştiği Rusya Seferinden geri dönüşü. Ordunun tamamına yakını yok olmuştur. Kendisinin “Ordular mideleri üzerinde yürür” vecizesi ünlüdür.) 
image
                   
                  Biz de ise geri çekilme kültürünün çok zayıf olduğunu görüyoruz. Hatta İlber Ortaylı'nın, Türkler'in Avrupa'dan bu kadar hızlı çıkartılmasının sebebi geri çekilmeyi bilmemeleridir görüşü meseleyi anlamak için önemli. Bizim askeri kültürümüzde taktik geri çekilme anlayışı ne yazık ki yerleşmemiştir. Osmanlı tarihi orduyu yok olmaktan kurtarabilmek için geri çekilen, bu nedenle kellesi alınan paşalarla doludur. Ayrıca II. Viyana Kuşatması sırasında Alman-Polonya ittifak ordusunun yaklaştığı haberini almasına rağmen kuşatmayı kaldırıp geri çekilerek uygun bir meydan savaşı pozisyonu almayan Kara Mustafa Paşa, yükseliş döneminin en parlak ordusunun tek bir darbe ile yok olmasına neden olmuştur. Bu kayıp tam anlamıyla telafi edilemedi.
                    Bu konuda yaşadığımız son büyük tecrübe Kurtuluş Savaşı yıllarına rastlıyor. Kütahya Eskişehir muharebelerinden sonra hepimizin bildiği gibi Gazi Mustafa Kemal orduya Sakarya Nehri'nin doğusuna çekilme emri vermişti. Bu manevra orduyu nehrin batısında yok edilmekten kurtarmış ve Kurtuluş Savaşının kaderini değiştirmiştir. O dönemde meclis kayıtlarından anladığımız kadarıyla bu geri çekilişe karşı çok sert muhalefet edilmiş, bu manevranın stratejik önemini kavrayamayan kimseler tarafından neredeyse küfüre varan hakaretler edilmiş. Atatürk bu eleştirilere günümüz Türkçe'si ile söylersek, Ben düşmanı ülkenin kalbinde yeneceğim şeklinde cevap vermiştir. 
                 Gerçekten de, neredeyse Ankara'ya kadar çekilen ordumuzun, çekildiği bölgedeki köprüleri atıp, su kaynaklarını zehirlediğini ve ufak çapta bir yanık toprak stratejisi uyguladığını görüyoruz. Yine hayal edin, uçsuz bucaksız İç Anadolu bozkırlarında, güneşin altında yürüyorsunuz ve etrafta doğru düzgün temiz bir su kaynağı dahi yok. Bu arada sürekli yıpranan düşman ordusuna karşı, ordumuzun üretim ve bağışlar ile silah ve lojistik imkanlarını arttırdığını da unutmayalım. Yani düşmanı daha uygun koşullar oluşuncaya değin oyaladık ve sonunda Büyük Taarruz'la gelen kesin zafere giden yolu açtık. Geri çekilmeyip, günlük bir kaygı olan toprak terk etme davasına saplanıp kalsak ve Sakarya'nın batısında o umutsuz savaşa girsek, belki tarih bugün çok farklı olurdu. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder